Bu hafta sonu yayınlanması beklenen bir kitap lansman’ında normal hayatında avukat kimliğiyle tanıdığımız yazar yazdığı ilk kitabına istinaden dostları ve arkadaşlarıyla paylaştığı bir e-postaya cevap olarak “ne mutlu ki bu özel günde bizi şahit seçmişsin” diye cevaplaması üzerine bu yazıyı yazmaya karar vermiş ki…
Sözlerine;
Hayatın İçinde Olacak Şeylere Şahit Olmak Şahit seçmek diye
Ne muhteşem bir kelimedir ki bu söz Sakınılması gereken bir suça ve yada suçlunun yaptıklarına mahkemede şahitlik yapan bir tanık gibi görüyor olabilirsiniz fakat böyle bir düşünce tarzıyla güzel bir güne şahit etmekle karıştıramazsınız…
Bence bu kelime insanlara öyle bir mesaj veriyor ki aslında insanoğluna bazen hayatın çekilmez yükü karşısında ama bunu anlayamıyorlar…
Bence insanın kendini gerçekleştirmesinde en üst basamakları işaret tarif ediyor.
Nasıl mı? Aslında bunu anlamak hiçte zor değil?
Hayatın içinde var olan var olmaya çalışan şeyleri bende yazarak anlatmaya çalışıyorum ve rahatlıyorum
Bence yazmayı seven için kağıda içindekileri dönmek uçsuz bucaksız bir dağ yamaçlarında sonsuzluğa varmak gibidir.
Tüm bu yaşananları herkes gelip geçici bir tiyatro sahnesi gibi görüp bir gerçek olma sebebi ruhun olgunlaşarak mutluluğa ulaşmasıdır…
Örneğin; Okyanustan kopan su damlaların okyanusa geri dönmesi gibi düşünülebilir. Fakat anlaşılması zor olan şu ki hayattan ve hayatın içindeki kopuş diye bir şey yoktur aslında ve hiç de olmadı olamazdı insan yaşayan sosyal bir varlıktır.
Günlük hayatında içinde bıkkın olduğu anlar da bile iş veya gezme amaçlı merak ettiği bir şehri iki adım yakının da olan Ankara’ya gidiyorum Yada Ben İngiltere’ye gidiyorum diyebilecek bir varlıktır.
Bu sadece beşeri ilişki olmakla birlikte mutlak olan bir detayı anlamamasından dolayı bir kozmik illüzyon oluşur.
Buda şu demek olur; Geçici bir yaşam düzenli değil ve basit olmayan kesinlik içermeyen Tam tersine değişken, belirsiz, karmaşık ve bilinmeyen bir doğaya sahip beşeri ilişkiler demektir.
Kişiye özgü planda ise boş vermişlik yok, düzensizlik kesinlikle yok, karmaşıklık olmadan Her şey belli bir düzen içinde biliniyor.
Buda
Evrenle ve onun genel düzeniyle ilgili yanılsamalara ve duyu yanılsamasına karşı kendini kaptıran ruh bir de insan tabiatını edindiği için kendi içinde kişilik illüzyonuna kaptırarak özünü unuttu mu? kendini ve gerecek kişiliğini sandı mı, işte o zaman başlıyor matrix yaşamı…
Kendini kendi dünyasında illüzyonuna kaptıran ve sadece içinden gelen tepkiye cevaplar veren ensesine vurulan bir insanın ensesine vurana dönüp vurana bakmadan tokadı yapıştırması gibi bir hal bu yani ani refleks de denir.
İnsan Arzularına aşırı istek ve öfkelerine yada , hırslarına yenilen her şeyin daha fazlasını isteyen yoluna çıkanları bazen böcek gibi ezmek isteyen acımayan gibi adlandırılan bazen de iyi ve kötüyü bu davranışlar arasında da barındıran potansiyel güç Var olan dünyanın içinde insanın dünya yaşamında düşebileceği kötü durum ve hallerin tanımlanmasından başkası değildir.
Uzun lafın kısası; dünya yalan veya gerçek olarak yansıyan gerçeklerin kölesi olan yaşam mücadelesi içinde çabalayan hasta tedavisi olmayan bir tehdit gibi kendisine kurban seçmeye çalışan bir şeydir.
Kimine göre Herkes suçlu herkes hatalı kusurlu Sadece kendisi iyi, doğru kendisi güzel İnsanın kendine ayna tutmadan yaşadığı, her daim kendini haklı görerek olan bitenle ve çevresindekilerle savaş halinde olduğu bir acınası hal ne yazık ki…
Ey Hayat Bu mudur senin adaletin peki herşeyi “bilen insan” diye kendini adlandıran Homo-Sapiens’in nedir?
Elbette ki Zıtlıkların ve gerçek algıların dansı üzerine kurulu bu alemde gölgeler olduğu kadar ışık da var unutma …
Hayatın bir İnişi olduğu gibi çıkış da var unutma. Zaten zıtlıklar olmasa tekliğin var olduğu bir dünya olur. Bu dünya da teklik ve gerçeklik Allah’a mahsustur. O zaman zıtlıklar her daim biler için olacaktır …
Peki nedir? Bu insan üst potansiyel …
Tabiki Eksiksiz insandır Ya da diğer öğretilerdeki adıyla aydınlanmış insan…
Eksiksiz insan artık tüm bu hayat mücadelesi içinde hiçbir şeyle mücadele etmeyendir. Olanı oldurandan, yapanı yaptırandan bilerek her şeye razı olandır.
Olanı olduğu gibi kabul etmek, geçmişimizle barışmak ve geçmiş travmalardan arınmak, ilahi güce teslim olmak ve de gönül kırmadan yaşayarak kendimize karmaşaya sürüklemeden çekip gitmek geçmişle yüzleşmek kırdığımız gönülleri almaktır.
Bunları yapan zaten hayat mücadelesini bitirir çünkü hayatta mücadele edecek bir şey yoktur onun için.
Hal bu olunca ne olur ne dersiniz?
Hayat sadece yaşama tanıklık etmek ve yaşanacaklara şahitlik olmaktan ibaret olur.
Erdemli insan pasif değil aktif bir teslimiyet içindedir. Elinden gelenin en iyisini, iyilik, doğruluk güzellik, adalet ve hizmet ile her daim yapar ama her yaptığı işten bir taktir bekler. Çünkü gönül aynası tüm gerçekliği en soft haliyle yansıtabilmektedir. İşte bu yüzden anda ve akışın içinde ve Gerçekleri yaşar ve bir bebek saflığı ve hayatın tüm içindeki olanları beyinde yıkama yapmış hayatı deneyimlerin den ettiği olumlu sonuçlar karşısında keyif alır ve o anda duygusal anlamda bir bağ oluşturur ve yaşananlarla özdeşleşenlere şahit olur bir film izleyicisi gibi.
Anlattıklarım doğru gelmiyorsa bir de şu açıdan düşünün…
Kötü hissettiğiniz zamanlarda normalde sevdiğiniz bir işi bile yapmak içinizden gelmiyor değil mi? Evet Bugün benim ruh halim böyle diyorsunuz.
Ya da baskı altında ya da depresyona girdiğinizde hayattan tat almıyorsunuz, değil mi?
Sorular fazlalaştırılabilir ancak olumsuz duyguların kapanına girdik mi bir kere hayat denen mucizeyi göremeyerek kendi beynimiz içinde dönen düşüncelerimizi kölesi olmuyor muyuz?
Burada kilit kelime duygusal özdeşleşme tuzağına düşmemektir…