Büyük Üstat Nazım Hikmet Ran !

Büyük Üstat Nazım Hikmet
Büyük Üstat Nazım Hikmet

Yaşadıkları sokaklardaki yaşanmışlıkları anlatılan “Yaşayan sokaklar projesi” Nazım Hikmetin şiirleriye sürüyor. Bu çalışmayı başlatan Kadıköy Belediyesi Büyük bir başarıya imza atmış. İlk proje Kadıköy de Caferağa mahallesindeki Cemal Süreyyanın evinin önünde başlatılmıştı. Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Özdemir Asaf şiirleri Kaldırımlara yazılırken Cem karacanın Heykeli yapılmıştı.

Nazım Hikmet in hayatı yaşadıkları ve hayatı hep nesillere örnek olacak nitelikte hayatının en zorlu süreci yurt dışına kaçışı olarak tasvir edilir

17 Haziran 1951 sabahın ilk ışıklarında, askerlik tecili için Ankara‘ya gideceğini söyleyen ve evden ayrılan Nâzım Hikmet’in 20 Haziran 1951’de Romanya’ya vardığı Bükreş Radyosu’ndan yayımyandı.

Sonradan çıkan haberlere göre, akrabası olan Refik Erduran’ın kullandığı bir sürat motoruyla İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e açılmış, Bulgaristan sahillerine çıkmayı çalışırken, yolda rastladığı bir Rumen teknesi ile Romanya’ya gitmişti.

Oradan Moskova’ya geçtikten sonra Nâzım Hikmet, 25 Temmuz 1951’de, Bakanlar Kurulunun vermiş olduğu karar ile Türk vatandaşlığından çıkarıldı.

Hayatının geri kalanını Yurt dışında geçirmek zorunda kalan Üstat büyük sıkıntılar atlattı duygusal ve depresif ruh halini şiirlerinde hissetmek mümkün Atlattığı Rahatsızlıklar Kansere yakın geçirdiği Akciğer rahatsızlığı Onu hiç yıkmamış olacak ki Bizlere tarihi miras niteliğinde şiirlerini bıraktı. Sevenleri Hala Hatırlıyor.

“Nazım Hikmet Her Yerde” Sloganı ile yola çıkan Grup Usta Şairin Şiirlerini doğum günü olan 15 Ocak öncesi Kadıköy sokaklarına döşedi. Şiirlerden biride;

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar…
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.

Ölümsüzlük diye buna derim işte Tarihe Altın Harfler ile kazınmak şiirlere aktardığı ruh yüreklere kazınması verdiği ruh empoze ettiği düşünceler Siz hiç Nazım Hikmetin Mektuplarını okudunuz mu?

Saat dört
yoksun
Saat beş
yok
Altı, yedi,
ertesi gün, daha ertesi
ve belki
kim bilir…
Hapisane avlusunda
bir bahçemiz vardı.
Sıcak bir duvar dibinde on beş adım kadardı.
Gelirdin,
yan yana otururduk,
kırmızı ve kocaman
muşamba torban dizlerinde…
Kelleci Memedi hatırlıyor musun?
Sübyan koğuşundan.
Başı dört köşe,
bacakları kısa
ve kalın
ve elleri ayaklarından büyük.
kovanından bal çaldığı adamın
taşla ezmiş kafasını.
‘hanım abla’ derdi sana.
Bizim bahçemizden küçük bir bahçesi vardı,
tepemizde,
yukarda,
güneşe yakın,
bir konserve kutusunun içinde…
Bir cumartesi gününü,
hapisane çeşmesiyle ıslanan
bir ikindi vaktini hatırlıyor musun?
Bir türkü söylediydi kalaycı Şaban Usta,
aklında mı:
‘Beypazarı meskenimiz, ilimiz,
kim bilir nerede kalır ölümüz….? ‘
O kadar resmini yaptım senin
bana birini bırakmadın.
Bende yalnız bir fotoğrafın var:
bir başka bahçede
çok rahat
çok bahtiyar
yem verip tavuklara gülüyorsun.
Hapisane bahçesinde tavuklar yoktu,
fakat pek ala gülebildik
ve bahtiyar olmadık değil.
Nasıl haber aldık
en güzel hürriyete dair,
nasıl dinledik ayak seslerini
yaklaşan müjdelerin,
ne güzel şeyler konuştuk
hapisane bahçesinde…